26 Mart 2016 Cumartesi

Harem Dizilerdeki Gibi Değil...



Kadınların yabancı erkeklerle karşılaşmadan rahatça günlük hayatlarını sürdürdükleri bölümlere "harem" denir. Arapçada "korunan ve mukaddes olan şey veya yer" anlamına gelmektedir.

Türk-İslâm kültüründe gerek evlerde gerekse saraylarda erkeklerin yaşadığı veya idarî işlerini yürüttüğü bölümlerle (selâmlık), ailenin yaşadığı bölüm (harem) birbirinden ayrılmıştır. Bu ayrım, Osmanlı sarayı için de geçerlidir.

Duvarlarında âyetlerin, hadîs­lerin, duaların bulunduğu haremde Padişahlar harem mensupları ile her zaman ölçülü bir yakınlık içinde bulunmuşlardır.


Haremin en itibarlı ve en yetkili şahsiyeti hiç şüphesiz, padişahın annesi olan vâlide sultandır. Kadın ve erkek personelin başında bulunan isim ise harem ağasıdır. Ayrıca haremde, hadım olarak getirilen köleler istihdam edilmiştir. Osmanlılar tarafından insanlar asla hadım edilmemiştir. 

Kadın köle statüsünde olan câriyelerin esas kaynağı savaşlarda alınan esirlerdir. Savaş esirlerine iyi muamele edilmesi, İslâm'ın esaslarındandır. Esir edilen ve câriye statüsünde olan kadınların terbiye süzgecinden geçtikten sonra İslâm'a ısındırılıp özgürlüklerine kavuşturulmalarına zemin hazırlanmıştır. Ayrıca o devirlerin şartları içerisinde, esir pazarlarından câriye satın alınmış, başka hükümdarlardan da, saraya câriye gönderenler olmuştur. 

Harem, padişaha ve ailesine hizmet eden kadınların yetiştirildiği uygulamalı bir eğitim yeridir. Bu eğitim yuvasında câriyeler, Türk-İslâm ahlâkı ve dönemin ilim anlayışı üzere yetiştiriliyorlardı. Okuma yazma ve dinî bilgiler öğrenen; ayrıca görgü, usul, düzgün konuşma, güzel iş yapabilme esasları çerçevesinde disiplinli bir eğitim alan câriyeler, bir yandan da kabiliyetlerine göre mûsiki, biçki, dikiş, nakış dersleri aldıktan sonra haremde çeşitli işlerde istihdam ediliyorlardı. Aralarından ilerleme gösterenler kalfa seviyesine yükseliyor; padişahın, vâlide sultanın, kadınefendinin (Osmanlı Devleti'nde padişahın dört adet zevcesine verilen ad.Haseki Sultan) veya ikballerden (Padişaha ya da şehzadeye eş olmaya aday gözde cariye.) birinin dairesine gönderiliyordu. Zeki ve kabiliyetli câriyeler, kendilerine verilen eğitim ve terbiye sonrasında derece derece yükselip usta oluyor ve doğrudan padişahın hizmetinde bulunuyorlardı. En alt kademe olan câriyelikten son mertebe olan ustalığa yükselme, bir sistem içinde gerçekleşiyordu. 

Câriyelerin bir bölümü çeyizleri hazırlandıktan sonra, kendileri gibi saray kültürü ve eğitimi alan Enderunlularla evlendiriliyordu. Devletin çeşitli kademelerinde sadakatle hizmet etmeleri için yetiştirilen Enderunlular, padişah tarafından evlendirilerek, saraya ve hanedana bağlılıkları sağlanıyordu. Sonradan zor durumda kalanlar için her türlü tahsisat yapılıyordu. Saraydan ayrılmak istemeyenler hayatlarının sonuna kadar sarayda himaye ediliyorlardı.


Haremde yüzlerce câriye olmakla birlikte, bunların büyük bir çoğunluğu tamamen hizmetçi statüsündeydi. Hizmetleri karşılığında belli bir maaş alan bu ilk gruptakilerin, haremin ve padişah ailesinin hizmetlerini îfa dışında herhangi bir şekilde padişahla münasebetleri olmazdı. Padişah, vâlide sultanın veya hazinedar ustanın aracılığıyla câriyeler arasından, aldığı özel eğitim sonrasında zekâsı ve kabiliyetleri ile dikkat çeken birkaç tanesiyle ilgilenir, diğerlerini ne bilir, ne de görürdü. Haremin mimarî yapısı da buna göre tasarlanmıştı.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder